727. Второй кусок.
Воротничок сегодня доделываем... Вот так подумать, и, если бы мы сразу так могли - за два небольших раза одну серию разобрать,- то можно было бы и по сериалам (турецким) язык как-то учить. Жаль, что, чтобы "так мочь", нужно было года три просидеть и мелкий рис поперебирать. А сейчас уже даже и не особо интересно как-то. Не знаю,- мне всегда интересно, когда "не можешь". А если "можешь", то и азарт сразу пропадает как-то...
- Neden bahsediyorsun sen?
- Mürekkepten. Bu demir pası renginde olup her renk periyoda uyuyor ama daha kurumamış. Arap sakızı kokusunu alabilirsiniz.
- Hayır, bu 1952'den beri burada.
- Buraya geleli bir hafta bile olmamış.
- Tamam. Tony iki yolculuk yaptı. İlk seferinde antlaşmanın fotoğrafını götürdü. İkincisinde ise, orijinali çalıp bu kopyayla değiştirdi. Bunu doğrulayabilir miyiz?
- Zamanlı mürekkep kimlik testi, antlaşmanın yaklaşık altı gün önce hazırlandığını söylüyor ki, Tony'nin ziyaretiyle aynı zamana denk geliyor.
- Desteklemek için video gözetimini de çekiyoruz.
- Güzel. Esas sorumuz gerçekten güzel bir taklit yapıp, sonra da doğru kağıdı bulup, arşivlere geri koymanın derdini almak neden?
- Antlaşma hala para ediyor mu?
- Tek seçenek var, her türlü para eder.
- Ne kadar ediyor?
- 1000 dolar hisse senedi (senet - ваучер, вексель, бумажка какая-то долговая, в общем).
- Hepsini geçebilirse zengin biri olurdu. Ama yine de neden gerçek antlaşmayı alıp sahtesiyle yer değiştirdiğini söylemedi.
- Bence söyledi. Ya orijinallerin olduğu kutuların bulunduğu iddia ettiyse?
- İspanya'daki o mağaralardan çıkardığını.
- Evet. Doğruluğunu nasıl kanıtladılar?
- Arşivdekileri alıp, orijinaliyle karşılaştırdılar.
- Ki halihazırda (уже) kendi kopyalarından biriyle değiştirilmişti.
- Yani kesinlikle uyuşacaklar. Bu iyi oldu! Bu çok iyi oldu! Peki, bir de şunu düşünelim.
- Elizabeth arıyor.
- Şu an arabayı tam evin önüne çekiyor olduğumu söylesem bana inanır mıydın?
- Zaman kavramın hepten yok oldu. Oluyor öyle.
- Seni öldüreceğim. Umarım sana verdikleri şeye değmiştir.
- Değdi.
- Eşi benzeri olmayan bir şerefsizsin.
- Beyler, binanın içinde saklanan bir kaçağımız var. Şu kapıları kırın.
- Antlaşmaları getirin! Hadi! Gidiyoruz! Hadi millet!
- Çabuk. Hadi. Yürüyün. Hadi gidelim.
- Girin içeri! Kımıldamayın! Ellerinizi kaldırın.
- Yasa buna "zorlayıcı koşul" adını vermiş. Harvard mezunlarından herhangi biri biliyor mu bunu?... El yok mu? ... Diana...
- Zorlayıcı koşul, bir zanlının özel mülkiyet dahilinde peşine düşüldüğü takdirde, onay olmadan girmemizi sağlar.
- Suç mahallinde keşfedilen herhangi bir delil de kayıtsız şartsız esas suça delalet eder... Hatırladın mı beni, arkadaş?... İşte avukatımız da burada.
- Tamam, şimdi gözlerinin kapalı kalmasını istiyorum.
- Söz.
- Pekala.
- Tamam. Aç bakalım. Hayatım, hani her yıl sana sürekli söz veriyorum ya...
- Karayipler için.
- Bir nevi istediğin oldu mu?
- Yani, bence gözlerim hep kapalı kalsaydı, bizi gerçekten orada hayal edebilirim. Yavaşça ısınıyor.
- Evet. Gel bakalım.
- Tamam. Çevir aç.
- Dandik mi?
- Biraz dandik ama çok tatlı olmuş.
- Belki bu işe yarar. Belize.
- Ne?
- Zaman buldum. Bir haftamız, iki uçak biletimiz ve Sarteneja'da bize özel bir villamız var.
- Ne... nerede?
- Villanın gerçekten inanılmaz bir sahil manzarası var, büro oradaki bir torbacıdan ayarlamış. Muhteşem bir şey.
- Tamam. Bu kadarı yeter. Sadece güzel olduğunu söyle.
- Güzel.
- Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
- Teşekkürler.
- Teşekkürler.
- Sence de ısıtıcıyı biraz yakına koymasak mı?
- Evet, soğuk oldu.
- Evet.
- Manzaranın hası burada!
- Elizabeth'in hoşuna gitti mi?
- Bayıldı.
- Kahve?
- Evet, İtalyan mı?
- Demek tatile gidiyorsun?
- Evet. Evet, bir haftaya döneriz.
- Hala aynı takım ama.
- Evet, seviyorum, oğlum.
- Bir karar verdiler mi?
- Vermemiş olsak bile, eninde sonunda kendine bir tane yapardın.
- Resmi memurum.
- Danışmansın ve dört yıllığına benimsin. Sorun olur mu?
- Hayır.
- Döndüğümde burada mı olacaksın?
- Nereye gidebilirim ki?
И всё. В следующий раз наделаю вам дырки во всей серии, и будем заполнять их. Как говорится, сами себе проблемы придумаем, и сами же будем их решать)))... Ну и еще как-нибудь развлечемся.
Так... мы остановились на моменте, где они в библиотеке, и Нил говорит, что облигация - поддельная. А библиотекарь говорит İmkansız... Дальше Питер:
- Neden bahsediyorsun sen?
- Mürekkepten. Bu demir pası renginde olup her renk periyoda uyuyor ama daha kurumamış. Arap sakızı kokusunu alabilirsiniz.
Demir pası это железная ржавчина. Paslanmak все же помнят, да? Заржаветь. Ничего нового, получается.
И еще там "арабская жевачка" какая-то. Это смола, вообще-то. "Арабская" - конкретно из акации. Еще смолу называют zamk. Картинки в Гугле посмотрите.
Еще мне было очень скучно, и тут встретились чернила/mürekkep, в которых я вечно путаю, где именно двойная буква, mürrekep или mürekkep... И что-то мне подумалось, что очень похоже, что в турецком удваивается всегда согласная во второй части, а не в первой. Ну, судя по mükemmel, опять же. Можно поприсматриваться и проверить, рабочая это гипотеза или нет. Bunun, çalışılan teori olup olmadığına bakabiliriz.
- Hayır, bu 1952'den beri burada.
- Buraya geleli bir hafta bile olmamış.
Как скажете "в первый раз я этого не понял, а во второй раз - уже увидел"?
- Tamam. Tony iki yolculuk yaptı. İlk seferinde antlaşmanın fotoğrafını götürdü. İkincisinde ise, orijinali çalıp bu kopyayla değiştirdi. Bunu doğrulayabilir miyiz?
Кто-нибудь сразу сказал "ilk seferinde" и "ikinci seferinde"?))))
- Zamanlı mürekkep kimlik testi, antlaşmanın yaklaşık altı gün önce hazırlandığını söylüyor ki, Tony'nin ziyaretiyle aynı zamana denk geliyor.
Ну, совпасть/-a denk gelmek у нас было несколько раз.
Как скажете:
- Твой приезд совпал с праздником.
- Ценность дел, которые я делаю, соответствует определенным вещам в настоящем Мире.
- У нас с ней совпадает размер обуви.
- Они определенно совпадают/подходят.
Вот и смотрите:
- Senin gelişin bayrama denk geldi.
- Yaptığım işlerin değeri, gerçek Dünya'daki belirli şeylere denk geliyor.
- Benim ayakkabı numaram onunkiyle aynı.
- Kesinlikle uyuşuyorlar.
Это Лена рядом сидела, а я ей говорю: "Дай мне примеры со словом совпадать". Она тут же говорит: "У нас с тобой совпадают размеры бюстгальтеров". Я отвечаю - это не то совпадать... Она тогда говорит: "Мы очень совпадаем по характеру". Я снова говорю - и это не то совпадать... И на этом месте я поняла, насколько НЕЛЬЗЯ за русские слова цепляться, или за турецкие. Нужно цепляться - за чёткий образ. В турецком, вон, как оказалось,- на одно наше "совпадать" много разных слов. И у нас, на одно их denk gelmek - не одно слово в русском.
- Desteklemek için video gözetimini de çekiyoruz.
- Güzel. Esas sorumuz gerçekten güzel bir taklit yapıp, sonra da doğru kağıdı bulup, arşivlere geri koymanın derdini almak neden?
- Antlaşma hala para ediyor mu?
- Tek seçenek var, her türlü para eder.
- Ne kadar ediyor?
- 1000 dolar hisse senedi (senet - ваучер, вексель, бумажка какая-то долговая, в общем).
- %9 faiz getirisi (getiri - профит, доход по акциям)
- 64 yıllık geçmişi de sayarsak...
- 248.000 dolar
- Ne dediyse o.
- Çeyrek milyon. Az para değil. Elinde de 600 yaprak olduğuna göre...
- 64 yıllık geçmişi de sayarsak...
- 248.000 dolar
- Ne dediyse o.
- Çeyrek milyon. Az para değil. Elinde de 600 yaprak olduğuna göre...
- 150 milyon civarı.
Заберите у него тут "где-то". Мы уже много "более-мений" знаем, пусть еще одно будет.
- Hepsini geçebilirse zengin biri olurdu. Ama yine de neden gerçek antlaşmayı alıp sahtesiyle yer değiştirdiğini söylemedi.
- Bence söyledi. Ya orijinallerin olduğu kutuların bulunduğu iddia ettiyse?
- İspanya'daki o mağaralardan çıkardığını.
Мы слово "пещера" в прошлый раз проскочили, да? Пещеру очень легко запомнить, если думать про фразу Mara nehrinde çılgınlık başladı, и там mağara подставить. Звучат одинаково ведь...
- Evet. Doğruluğunu nasıl kanıtladılar?
- Arşivdekileri alıp, orijinaliyle karşılaştırdılar.
- Ki halihazırda (уже) kendi kopyalarından biriyle değiştirilmişti.
- Yani kesinlikle uyuşacaklar. Bu iyi oldu! Bu çok iyi oldu! Peki, bir de şunu düşünelim.
- Elizabeth arıyor.
- Şu an arabayı tam evin önüne çekiyor olduğumu söylesem bana inanır mıydın?
- Zaman kavramın hepten yok oldu. Oluyor öyle.
Hepten это tamamen. Тоже берите.
- Umarım yemek hazırlamamışsındır.
- Kimle evlendiğini unuttun mu? Ondan daha zekiyim. Peki Neal ne yapıyor? 'Satchmo!'
- Diana ile tanıştı.
- Cazibesine karşı koyabilen kadın. Eminim zamanla alışacaktır. Yardım ediyor mu?
- Bir şeyin tam ortasındayız burada, El.
- O zaman beklemeyeyim.
- 10 dakikaya ayrılıyorum. Söz. En fazla 20.
- Biliyorum.
- Hoşça kal.
- Çiğnemeden yutma. Baban gibi görünüyorsun.
- Hafta sonuna büyük plan var mı?
- Bilirsin, bozduğumu toparlamam lazım, maça gideceğiz.
- Elizabeth ile mi?
- Evet, evet. O da var. Ne hoş, değil mi? The Giants'ı seyretmek hoşuna gidiyor.
- Yıl dönümünüzde bile mi?
- Bunun geldiğini altı ay öncesinden görmüştüm, ve her şekilde, elime yüzüme bulaştırıyorum.
Вот это eline yüzüne bulaştırmak - это не добиваться чего-то. Образ на "вляпаться" похож. Замараться... Если всматриваться в буквальное значение, то... я так понимаю, что это işi (дело какое-то) eline yüzüne bulaştırmak - намазывать на руку и лицо... Про сгущенку думайте. У вас в самом начале - намерение аккуратно ее съесть... Но в конце обнаруживается, что у вас и руки, и всё лицо в этой сгущенке. То есть, вы (кого?) эту сгущенку eline yüzüne bulaştırdınız. Технически - это так сделано. Но теперь отойдите на три шага и снова увидьте смысл фразы - и всё равно (ve her şekilde) в лужу сажусь (мараюсь, измазываю себе лицо и руки).
- Sakin ol, dostum. Hala birkaç günün var.
- Hayır, bu geçen sene olmuştu. Bunu özel bir şey ile telafi edeceğimi söyledim. Donatella'nın köşesinden fırlayıp öcü yaparak veya yatakta zıplayarak değil.
Donatella это ресторан такой, если что...
- Yemeği atlayın.
- On yıldır evliyiz. Artık sayılmıyor bile o.
- Tamam, Romeo. Hadi çözelim sorununu. Neyle ilgileniyor?
- Cinsel olarak mı?
- Hayır, hayır. Varlığıyla ilgili. Onu canlı hissettiren şeyler nedir?
- Bilgim dahilinde değil.
(это вне моей информации)
- Nasıl bilemezsin ki? Benim peşindeyken, ayakkabı numaramdan, kaçta uyandığıma kadar bilirdin.
- İş o. Çok fark var.
- Yani bir ilişki de iş değil midir?
- Hayır, hayır. Bana ilişkilerle ilgili ders veremezsin. Benim karım, kimliğini değiştirip, benden kaçmak için ülke dışına çıkmadı... Evet, evet, evet. Acımasız oldu biraz. Öyle demek istemedim.
- Evet istedin. Ülke dışına cidden çıktı mı?
- Bilmiyorum.
- Fransa mı? Fransa'ya mı gitti?
- Bilmiyorum... Ne yapacağım ben.
- Hayır. Arabanın bu tarafından ilişki tavsiyesi yok artık. Dr.Phil'i ara, tamam mı?
- Kesin gerçekliğin, sarhoş taksiciler tarafından, jenerasyonun en akıllı bireylerinin canını nasıl sıktığını gördüm.
- Ne yapıyorsun, Mozzi, lan! Karanlıkta oturmuş, Ginsberg'i taklit bile edemiyorsun.
Вы читали, нет, эту поэму? Для тех, кто вообще не в курсе: в середине прошлого века в Америке был такой мужик, Гинзберг, который сильно увлекался всевозможными наркотиками и писал, пока находился под их воздействием. Его самая известная поэма - называется Вопль. Знаковая штука в Американской литературе. Там куча нецензурной лексики. Я в первой редакции тут видео оставляла, на котором эту поэму читали, цензура ютуба каждую неделю стирает все видюшки с такими текстами. Поэтому кто в каком времени живет,- сами поищите, послушайте/почитайте. Не для слабонервных материал...
- Işık seni nasıl bulacağımı gösterdi, dostum.
- Bak, biliyorsun burada kendine yardım edemezsin. Nasıl girdin?
- Bunu kullandım. Kapıyı çaldım. Kendimi June'a tanıttım. Harika birisi. Toruna bir göz gezdirdin mi?
- Geldiğin için sağ ol.
- Ya ne yapacaktım? Gelmese miydim? Görebilir miyim.
- Bir şey yapabilir misin?
- İmkanı yok. İmkansız. Güneşe çok yakın uçmuşsun, dostum. Kanatların yanmış.
- Kate nerede, Moz? Nereye gitti?
- Kız bir hayalet, dostum. Klas bir iş ile yok oldu gitti.
- O zaman aramaya devam et. Fransa'ya bak.
- Fransa mı?
- Biliyorum tamam mı? Muhtemelen hiçbir şey yok. Sadece, her yere bak.
- Bir şey daha var. Bunu kimin yarattığını bulmamda yardım etmeni istiyorum.
- Muhteşem bir şey. Sanat kaplazanlığının en kötü yanı ne, bilir misin? Kendi işinden saygınlık kazanamazsın.
Saygınlık - признание. И так понятно было по контексту.
- El? Tatlım? ... Ne seviyorsun? Ne özel olur. Bir bak, hiç değişmedin. Ben değiştim.
- Evet, ben Burke.
- Ben Jones. Caffrey'in bileziği harekete geçti. Sizinle mi?
- Hayır! Geliyorum... El, gitmem lazım. Neal alanının dışına çıkmış.
- Ajan Burke, orada mısınız?
- Caffrey benimle.
- Emin misiniz?
- Evet, evet.
- Günaydın hayatım.
- Peter.
- Benim koltuğumda mıydın?
- Evet, seninle konuşmaya geldim.
- Bir de, Peter, söylemem lazım ki, böyle harika bir eşin olmasını hiç beklemiyordum.
- Evet, seviyorum onu (он на самом деле говорит "Да, мне она тоже нравится"). Koltuğumdan kalk.
- Tatlım, sadece sohbet ediyorduk.
- Sohbet mi? Buraya nasıl geldin?
- Taksi.
- Takipçini aktifleştirmişsin. Benim evimde, benim kanepemde, karımlasın!
- Selam, Satchmo.
- Şimdi de köpeğimi seviyorsun. (ласкаешь, да?)
- Elizabeth'e çıkma teklif etmeden gerçekten gözaltına mı aldın? Peter, seni küçümsemişim.
Вот, интересный момент. Смотрите на çıkma teklif etmeden...
Если бы там было просто "предложение встречаться", то было бы kış güneşi - çıkma teklifi.
Но если это часть глагола, то... смысловая часть перед etmek и olmak всегда голая, да? На месте смыслового слова kış güneşi стоять не может. Поэтому остаётся çıkma teklif etmek.
То же самое с evlenme teklifi и evlenme teklif etmek.
Ну, и küçümsemek - недооценивать, у нас еще в красном блоге было. Повторите заодно. Берите прям seni küçümsemişim.
- Ona mı söyledin?
- Başka biriyle görüşmediğimden emin olmak istediğini söyledi. Tatlım, bence şirin bir şey.
- Bence tapılası (очень мило) yani.
- Seni hapse geri gönderiyorum.
- Alman'ın kim olduğunu biliyorum.
- Aydınlat beni.
- Curtis Hagen. Sanat restorecisi. Dünya'daki en iyilerden biri ama kendi işleriyle bir yere varmamış. Özellikle de Goya restorasyonunda çok iyi. İşte bu, Peter. Antlaşma onun kim olduğunu gösteriyor.
- İlginç bir teori. Nasıl kanıtlayacaksın?
- İmzasını atmış.
- Bence kenara sıkıştırılmış bir imzayı fark etmiş olmalıydık.
- Göster.
- İspanyol köylünün pantolonuna bak. Ne görüyorsun? İsminin baş harfleri, C ve H.
- Bilemiyorum. Bir yamuk var gibi.
Вообще, yamuk это трапеция, геометрическая фигура. Но еще говорят yamuk на что-то косое. Когда что-то косо стоит, или когда по отношению к кому-то кто-то косо (неправильно) себя повёл. Вам сейчас нужно унести с собой чёткую картинку (пожалуйста), о чем речь.
Вот в интернете - много статей на тему yamuk bir diş nasıl düzeltilir, например,- как исправить косой зуб.
Вот, пожалуйста. "Один из моих передних зубов - косой. Чё с ним делать?"... Чё, чё... Брэкеты ставить, вот "чё". Безумно дорого, но оно того стоит.
А в кино, кстати, Питер сказал "ну, не знаю-не знаю (Bilemiyorum). Это натяжка какая-то". Они просто не сообразили, как лучше перевести. А поскольку мы с вами тоже пока что не знаем, как выразить по-турецки "это с натяжкой",- мы тоже временно возьмём себе bir yamuk var gibi для такой мысли, договорились? Увидим что-то лучше в будущем - заменим.
- Bu antlaşma bir şaheser. Eğer güzel bir şey yapsam, imzamı atardım. Benimle yakaladığın sahte şeylerin hepsinde imzam vardı.
- Nerede?
- Bir ara polarize ışığın altında banka damgasına bak. Hagen, üçüncü cadde üzerinde bir kiliseyi restore ediyor. Giderken uğrayabiliriz.
Вот тут bir ara видите?... Это что такое?... "Как-нибудь" в смысле "когда-нибудь". Типа, "ты как-нибудь позвони ему рано утром, -посмотришь, что будет", или "ты как-нибудь попробуй макароны поперчить, тебе понравится". По сути, они там могли bir gün сказать. Но, поскольку тут не хотят уточнять, в один прекрасный день ли, в одну прекрасную ночь, или в одну прекрасную неделю, и т.д,- они изобрели просто bir ara говорить. В какой-то промежуток.
А bir kere помните? Что было бы, если бы он тут bir kere сказал бы?
Получилось бы "Ты хоть раз посмотри на банковскую печать под поляризированным светом, (дурень!)" ))))).
- Tamam. Arabada buluşuruz. Şimdi karıma hoşça kal diyeceğim.
- Evet. Tanıştığımıza çok memnun oldum.
- Bunca yıldan sonra ben de memnun oldum.
- Bu mudur?
- Evet.
- Giremezsiniz. Restorasyon dolayısıyla kapalıyız.
- Pardon Peder.
- Bir dakika - bir dakika izin verir misiniz? Teşekkürler.
- Peder... Yalvarırım, Peder. En iyi arkadaşımın ruhuyla sorunları var. Kendisi evli bir adam. Ancak iş yerinde kendisini dağıtacak derecede güzel bir asistanı var, çok tahrik ediyor.
Kendini dağıtmak - это рассеяться/потерять себя/расбросать себя, да?
Еще что часто встречается в кино?
Kafa dağıtmak - отвлечься/расслабиться/переключиться на что-то другое.
Или, там, İyi geldi, kafam biraz dağıldı.- Мне это было полезно, хоть отвлекся немного.
Ну, и tahrik ediyor. Видели когда-нибудь?... А я сто раз видела. "Возбуждает". А где я это столько раз видела? - У Алпая в книжке. Он свою юность описывал, и ему там казалось, что его все подряд возбудить пытаются. Типичное турецкое заблуждение, по-моему. Соседка по спине похлопала - 'beni tahrik etmeye çalışıyor', парень улыбнулся - tahrik ediyor, продавец арбуз погладил - tahrik ediyor, лицом к нему кто-то стоит - tahrik ediyor, спиной повернулся - вот теперь точно tahrik ediyor)))). Очень смешная книжка.
Baştan çıkarıldı. Daha da fazlası hatta. Detaylar var. Onun yaşındaki adamlarda hep oluyor.
- Ne yazık ki hep oluyor.
- Ben de onu, hayatını mahvetmeden önce bununla yüzleştirmek istiyorum. Bir sürü günahı var. Yani başlatmayın beni, tam bir pislik. Ama manevi yönü çok kuvvetli. Buranın, sözlerimin en etkili yer olacağını biliyorum.
- Burası kiliselerin şehri. Kapalıyız, eminim başka bir kilise açıktır.
(В Нью-Йорке куча церквей, поэтому он говорит burası kiliselerin şehri).
- Burada evlenmiş.
- Beş dakika.
- Teşekkürler. Teşekkürler, Peder.
- Kusura bakma, beş dakikamız var.
-Az önce Rahip'e yalan mı söyledin?
- Diana'yı çekici buluyor musun?
- Tabii.
- O zaman sorun yok.
- Olağan üstü.
- Çok güzel. Eğer bu Hagen dediğin kadar iyiyse nasıl oldu da hiç adını duymadım?
- Sen sadece yakalananları tanırsın. İkinci en iyi suçluları tanırsın.
- Peki sana ne demeli?
- İstisnalar kaideyi (норму) bozmaz... Bak, C ve H.
Kaide никогда не видели, да?
Очень ошибаетесь. Аль-Каида, например, это «основа», «база», «фундамент», «принцип». По-турецки называется El-Kaide, кстати. Вот этот Kaide и есть наше слово. Система, основной принцип, фундаментальная база.
- Nerede?
- Burada. İşte burada. C.H.
- Belki.
- Ne demek belki? İşte C ve H.
-Yardımcı olabilir miyim beyler?
- Yüzün, tanıdık geliyor. Belki haberlerde veya 'en çok arananlar' sayfasında görmüşümdür.
- Neal Caffrey.
- Bir sanat hırsızıyla el sıkışmadığım için affet.
- Sanat hırsızlığından hiç tutuklanmadım.
- Tutuklanmasan da, söylediğim gibi, Rönesans suçlusu olarak biliniyorsun. Yani, buradaki varlığından doğan endişemi anlayabilirsin... Peki siz?
Видите, как они, вместо olduğundan, varlığından ставят? Из-за твоего присутствия. Только соображайте, что olduğundan - это от глагола сделанный диин, а varlığından - это обычное существительное varlık, на ТЫ, и в исходном падеже.
- Bir arkadaş.
- Tamam, arkadaş. Bu kilise kapalı.
- Gördün mü?
- Tamam, meraklandırdın beni. Araştırırız.
- Ruhunu dinle, evlat, bedeni değil.
- Yaparım. Bu ne içindi?
- Kapıyı kapat. Burada yardımına ihtiyacım var.
- Hagen hakkındaki bilgi mi?
- Hayır. Diana onunla ilgileniyor.
- Bu karının kart bordrosu (выписка о движениях).
Слово bordro - это калька с французского bordereau,- "Подробная выписка с перечислением различных предметов или частей аккаунта, файла, инвентаря, груза". В Турции еще так справки о зарплате называются... Вообще, я не знаю, как в России, а в других странах - каждый месяц фирма вам выдаёт справку-выписку, где подробно разложена ваша зарплата за этот месяц. Какие начисления, сколько вычетов, и за что. Я так понимаю, в Турции bordro это, в том числе, и такая бумажка. А так, вообще,- выписка.
- Evet. Hepsini çıkarttım. eBay'den aldıkları, kiraladığı filmler, ödünç kitaplar. Vatansever hareket sağ olsun.
На ödünç kitaplar смотрим... Вы думаете, ödünç - какая часть речи? Прилагательное, правильно. Заёмный. А не существительное, как borç.
- Yani kendi karını gizlice takip ediyorsun?
- Notlarımızı karşılaştıralım mı?
- İyi koydun (тушé)
- Ne sevdiğini öğrenebildin mi?
- Evet, hepsi özette yazıyor. Çanak çömlek (керамика) yapımı. Nancy Drew hikayeleri, kokulu mumlar, zakkum (олеандры). Eski caz müzik. Ançüez dışında, İtalya'dan herhangi bir şey.
Çanakkale город есть,- получается, переводится как "замок керамической посуды". И Çömlek у нас недавно в каком-то тесте проскочил,- я там на видео сказала вам, что чего-то с фаянсом связано, судя по контексту)))).
На zakkum я прям порадовалась (на второй слог ударение). У меня в саду такие растут. По-испански адельфы называются. Вот такие кусты:
- Evet. Bence cevabını eBay harcamalarına göre çıkardığın liste ile bulamayacaksın.
- O zaman yardım et bana. Romantik olan sensin. Mesela şişenin olayı neydi?
- 82 yapımı Bordo şarabı.
- Evet. Şişesi 800 kağıt ediyor.
- Doluyken öyle. Ben boşunu aldım.
- Boş mu?
- Bak, Kate ile tanıştığımızda, hiçbir şeyimiz yoktu. Şişeyi aldıktan sonra, karşılayabileceğimiz herhangi bir ucuz şarapla doldururdum. Sonra o boktan dairede oturur, soğuk pizza ile birlikte içerken, Fransa'da yaşıyormuş gibi davranırdık.
- İşlerin nasıl çözüldü peki?
- Çözülmedi. Çünkü şişe daha iyi bir hayata dair bir sözdü. Kate'in elinde ise, beş yıllığına hapse takılmış biri vardı... Elizabeth'e hiç söz verdin mi, Peter? Ya da zakkum kokulu mumla ne yapmak istediğini düşünüyorsun?
- Selam Diana, ne var ne yok?
- Hagen ülkeden ayrılıyor. Ayın 19'una, Barcelona'daki özel bir şirket adına bilet ayırtmış.
- Bir hafta. Kahretsin Neal. Seni gördüğü için çakmıştır.
- İspanya'ya gidiyor. Bu da bir şey.
- Kitaplarımızla veya antlaşmayla veya cinayetle bir bağlantı var mı?
- Hagen cehennem kadar etkileyici. Uluslar arası bir sürü talipli var ama kendini pisliğe sokmuyor.
Я вот тут не очень поняла, почему talipli, а не taliplisi. Talipli и talip - синонимы. Поклонники/последователи. Это из şansım varsa ben ona talibim... По логике, если бы они хотели сказать "у него много последователей", то сказали бы bir sürü talibi или bir sürü taliplisi. Может, описАлись просто...
- Müsait durumdaki her ajanı buna ayarla. İyi olanları biliyorsun. Gerekirse zorla alıkoy. Bu herifle ilgili en ufak şeyi dahi bilmek istiyorum ve mazeret istemiyorum.
Три слова выделила, потому что я на них посмотрела просто, а не потому, что мы их не знали.
Вот buna ayarla... Одним словом на русском и не выразишь же. "Организуй их на это дело", как бы. То есть, я так понимаю, что, если я когда-нибудь захочу сказать "организуй, чтобы все пришли сюда", я вполне смогу сказать herkesi buraya ayarla... Интересная мысль...
Дальше там alıkoymak, который мы у китайцев видели как -den alıkoymak - от чего-то удержать/воспрепятствовать что-то сделать. Там было что-то такое seni, bizi ziyaret etmekten ne alıkoydu?// Что тебе помешало нас навестить?... Теперь сюда надо прикрутить как-то значение из того, что говорит Питер. А он что говорит?... Если надо будет, то задерживай их силой... А в оригинале он говорит "воруй их, если надо".
И dahi это даже. Просто так говорю, а то, может, вы забыли. Dahi= da. Там можно было просто de поставить, получается.
Yoluna bir şey çıkarsa....
- İmzanı taklit edeceğim. Her zamanki gibi.
- İşte duymak istediğim de bu! Eğer Hagen konusunda haklıysan, herifin antlaşmayla bağlantısını bulmak için bir haftamız var. Eğer 19'unda adamı kaybedersek... Neal, kaybedersek, geri dönersin. Seni koruyamam.
- Geç kaldın.
- Bir fırsat ver ama. Artık çalışan bir adamım.
- Yani?
- Hagen konusunda haklıydık.
- Tabii ki haklıydık.
- Ama ben salakça ve düşüncesizce davrandım, beni gördü. Onu antlaşmalarla bağlantılamak için bir haftam var.
- Bir hafta, yoksa...?
- Geri dönüyorum.
- Hayır hayır hayır.
- Evet. Kate ile ilgili bir şey bulabildin mi?
- Açıkçası, ormanda bir ağaç düşerse, ses çıkarır.
- Yeniden kaybedebilirim, Moz.
- Kaybetmek mi? Daha yeni buldum.
- O da bulmuş. O da bulmuş.
- Kate'i aramamamı söylemiştin, hatırladın mı?
- Evet.
- Neal, beni zor bir duruma sokuyorsun şu an.
- Dört gün önce San Diego'da bir bankamatikte çekilmiş. Kate Perdue adını alacak. Fransızca Perdue ne demek biliyor musun?
- Evet, Kayıp demek.
- Evet. Meraklandın, değil mi? Ben mi kaybettim, yoksa bensiz mi kayboldu?
- Kes artık!
- Sadece birkaç güne ihtiyacım var, tamam mı? Alman olayı bittikten sonra. San Diego'ya gitmek için birkaç gün. Benimle bir ajan gönderebilirsin, kendin gelebilirsin.
- Kes! Kes! Kes artık! Bu kız için kaç kez daha hayatını bok edeceksin? Seni kırmak istemiyorum, dostum, ama terk edildin, önyargı ile. Onu bulursan tam olarak ne yapacaksın?
-Hikayemizin bu kadar olmadığını biliyorum, tamam mı? Tozun ortasında kayboluyor, hayır, böyle bitemez.
- Yapma dostum. Hepimiz geçtik bu yollardan. Zamanla alışırsın.
- 'O' Kate ise olmaz. Buraya kadar getirdim. Bu hiç sayılmıyor mu?
- Hayır. Bir anlaşma yaptık. Sana güzel bir şey verdim ben ama sen mahvetmek üzeresin.
- Tanrım. Haklısın, haklısın, Peter.
- Zeki adam benim. Terk edildiğim zaman anlamam lazım. Yıl dönümü planlarını halledebildin mi?
- Yaklaşıyorum. Çok yakındayım.
- Yani hiçbir şey yok?
- Hiç yok. Ama bulacağım.
- Bak, ben küçük bir sigara molası vereceğim.
- İçtiğini bilmiyordum.
- Kötü bir hapishane alışkanlığı. Bırakmaya çalışıyorum.
- Jones, gözün onda olsun.
- Tamam.
- Bir dal atar mısın?
(Ловите, как попросить сигаретку)
- Bu şey seni öldürür.
- Sürekli duyuyorum ama ölmedim daha.
- Ama bu filtreler çok iyi oluyor. Benim için değil. Anladın sen. Ayırıyorum ben.
- Ateş lazım mı? Nikotin bandı denemelisin.
- İki yıldır devam ediyor arkadaşım. İz bırakıyor hem, çok kötü.
- Sigara içmezsin sen.
- Ne yapmam lazımdı, ateş mi saçayım?
- Demek filtreyi ayırıyorsun?
- Evet, ağır takılıyorum ben.
(Это значит "мне жесть катит")
- Kendi şişemi buldum!
- Hagen'i buldum.
- İlk sen.
- Rıhtımda bir depo var. Hagen, Guatemala dışından paravan bir şirket yönetiyor.
Где набережную/rıhtım видели? Точно была в Трех Мушкетерах и... у Теомана я видела... Я видела, а вы - нет, наверное. Не помню, чтобы я вам эту песню давала.
Нам сейчас депрессивные мелодии не в тему совсем... А хотя, после Гинзберга "чего уж может быть страшнее", правда?
Кстати, кому Гинзберг не покатил,- я Дон Кихот читала в оригинале. Сервантес там не сильно далеко от Гинзберга ушел. Дон Кихот тоже много бредил, похожий "поток сознания" у него там был, просто цензура в те века была строгая,- скорее всего, всё аморальное выбросили просто. Не знаю,- лично я - под сильным впечатлением от этого "Воя", между прочим. Там не успеваешь представлять все те образы, которые он перечисляет. Мозги шипят и дымятся. Как на большой скорости прокрученные обрывки памяти... В Википедии пишут, что это он обвинял общество в том, что целое его поколение - погибло. Пало жетрвой чего-то там (американского). И что это были лучшие умы... Но все подряд - наркоманы, видимо. Это же как наше Горе от ума, в американской трактовке просто. Люди (как Чацкий), не нашедшие себе место в современном им порочном обществе. Грибоедов на тарелочке вам... Не суть... Ведь за что-то же это произведение считается самым известным из всего ХХ века в Америке?! Значит, надо уметь оценить, я считаю.
Поэтому... кто помнит, как "набережная"?
Правильно, rıhtım.
И там еще есть слово paravan... От французского paravent. Я всё время рассуждаю над мистическими совпадениями. Я не полезла переводить это слово, когда в первый раз его прочитала в субтитрах, и не полезла, когда скрипт делала... Решила, что "потом". Но вот за три абзаца до этого самого момента я смотрела серию Afili aşk. И они там спорили про paravan. И я посмотрела в словаре, о чем, собственно, грызня... О ширме. И из-за того, что я это слово час назад запомнила, я сейчас чуть было мимо не проскочила, потому что "компания-ширма" - уже и так удобно лежало в голове... Но вот я думаю... В русском... сколько раз вам встретилось слово "ширма" за последние трое суток?... А за последний год?... Вот лично мне - ни разу. Прям за последние десять лет, наверное,- ни разу. А тут... три раза подряд... и на турецком...- это же, как минимум, странно, нет?... А слово "улитка" вы помните?(просто так спрашиваю)... Вот я его - знаю. Но даже не пойму, откуда. Salyangoz. И еще sümüklü böcek (это слизень). Меня даже начинает раздражать, что я не помню, откуда знаю слова. У меня же обычно всё под контролем, я же обычно точно помню, где что подобрала. Может, надо в какой-то момент принять это как данность и смириться?... А я боюсь. Потому что тогда у меня потеряется доказательная база. Если я буду "просто помнить", то это страшно. "Просто помнить" - это удел глупцов. Я прям боюсь помнить.
... Урааааа! Нашла, откуда знаю salyangoz. Из мультика про Немо, из Желтого блога. Он там с папой пошел в зоопарк, и папа сильно волновался и постоянно рвался его оградить от мнимых атак. Ребенок говорил: "Пап, но никакой опасности же нет". А папа отвечал: Ama o salyangoz derdi ise (чуть что) saldıracaktı...
- Kimle evlendiğini unuttun mu? Ondan daha zekiyim. Peki Neal ne yapıyor? 'Satchmo!'
- Diana ile tanıştı.
- Cazibesine karşı koyabilen kadın. Eminim zamanla alışacaktır. Yardım ediyor mu?
- Bir şeyin tam ortasındayız burada, El.
- O zaman beklemeyeyim.
- 10 dakikaya ayrılıyorum. Söz. En fazla 20.
- Biliyorum.
- Hoşça kal.
- Çiğnemeden yutma. Baban gibi görünüyorsun.
- Hafta sonuna büyük plan var mı?
- Bilirsin, bozduğumu toparlamam lazım, maça gideceğiz.
- Elizabeth ile mi?
- Evet, evet. O da var. Ne hoş, değil mi? The Giants'ı seyretmek hoşuna gidiyor.
- Yıl dönümünüzde bile mi?
- Bunun geldiğini altı ay öncesinden görmüştüm, ve her şekilde, elime yüzüme bulaştırıyorum.
Вот это eline yüzüne bulaştırmak - это не добиваться чего-то. Образ на "вляпаться" похож. Замараться... Если всматриваться в буквальное значение, то... я так понимаю, что это işi (дело какое-то) eline yüzüne bulaştırmak - намазывать на руку и лицо... Про сгущенку думайте. У вас в самом начале - намерение аккуратно ее съесть... Но в конце обнаруживается, что у вас и руки, и всё лицо в этой сгущенке. То есть, вы (кого?) эту сгущенку eline yüzüne bulaştırdınız. Технически - это так сделано. Но теперь отойдите на три шага и снова увидьте смысл фразы - и всё равно (ve her şekilde) в лужу сажусь (мараюсь, измазываю себе лицо и руки).
- Sakin ol, dostum. Hala birkaç günün var.
- Hayır, bu geçen sene olmuştu. Bunu özel bir şey ile telafi edeceğimi söyledim. Donatella'nın köşesinden fırlayıp öcü yaparak veya yatakta zıplayarak değil.
Donatella это ресторан такой, если что...
- Yemeği atlayın.
- On yıldır evliyiz. Artık sayılmıyor bile o.
- Tamam, Romeo. Hadi çözelim sorununu. Neyle ilgileniyor?
- Cinsel olarak mı?
- Hayır, hayır. Varlığıyla ilgili. Onu canlı hissettiren şeyler nedir?
- Bilgim dahilinde değil.
(это вне моей информации)
- Nasıl bilemezsin ki? Benim peşindeyken, ayakkabı numaramdan, kaçta uyandığıma kadar bilirdin.
- İş o. Çok fark var.
- Yani bir ilişki de iş değil midir?
- Hayır, hayır. Bana ilişkilerle ilgili ders veremezsin. Benim karım, kimliğini değiştirip, benden kaçmak için ülke dışına çıkmadı... Evet, evet, evet. Acımasız oldu biraz. Öyle demek istemedim.
- Evet istedin. Ülke dışına cidden çıktı mı?
- Bilmiyorum.
- Fransa mı? Fransa'ya mı gitti?
- Bilmiyorum... Ne yapacağım ben.
- Hayır. Arabanın bu tarafından ilişki tavsiyesi yok artık. Dr.Phil'i ara, tamam mı?
- Kesin gerçekliğin, sarhoş taksiciler tarafından, jenerasyonun en akıllı bireylerinin canını nasıl sıktığını gördüm.
- Ne yapıyorsun, Mozzi, lan! Karanlıkta oturmuş, Ginsberg'i taklit bile edemiyorsun.
Вы читали, нет, эту поэму? Для тех, кто вообще не в курсе: в середине прошлого века в Америке был такой мужик, Гинзберг, который сильно увлекался всевозможными наркотиками и писал, пока находился под их воздействием. Его самая известная поэма - называется Вопль. Знаковая штука в Американской литературе. Там куча нецензурной лексики. Я в первой редакции тут видео оставляла, на котором эту поэму читали, цензура ютуба каждую неделю стирает все видюшки с такими текстами. Поэтому кто в каком времени живет,- сами поищите, послушайте/почитайте. Не для слабонервных материал...
- Işık seni nasıl bulacağımı gösterdi, dostum.
- Bak, biliyorsun burada kendine yardım edemezsin. Nasıl girdin?
- Bunu kullandım. Kapıyı çaldım. Kendimi June'a tanıttım. Harika birisi. Toruna bir göz gezdirdin mi?
- Geldiğin için sağ ol.
- Ya ne yapacaktım? Gelmese miydim? Görebilir miyim.
- Bir şey yapabilir misin?
- İmkanı yok. İmkansız. Güneşe çok yakın uçmuşsun, dostum. Kanatların yanmış.
- Kate nerede, Moz? Nereye gitti?
- Kız bir hayalet, dostum. Klas bir iş ile yok oldu gitti.
- O zaman aramaya devam et. Fransa'ya bak.
- Fransa mı?
- Biliyorum tamam mı? Muhtemelen hiçbir şey yok. Sadece, her yere bak.
- Bir şey daha var. Bunu kimin yarattığını bulmamda yardım etmeni istiyorum.
- Muhteşem bir şey. Sanat kaplazanlığının en kötü yanı ne, bilir misin? Kendi işinden saygınlık kazanamazsın.
Saygınlık - признание. И так понятно было по контексту.
- El? Tatlım? ... Ne seviyorsun? Ne özel olur. Bir bak, hiç değişmedin. Ben değiştim.
- Evet, ben Burke.
- Ben Jones. Caffrey'in bileziği harekete geçti. Sizinle mi?
- Hayır! Geliyorum... El, gitmem lazım. Neal alanının dışına çıkmış.
- Ajan Burke, orada mısınız?
- Caffrey benimle.
- Emin misiniz?
- Evet, evet.
- Günaydın hayatım.
- Peter.
- Benim koltuğumda mıydın?
- Evet, seninle konuşmaya geldim.
- Bir de, Peter, söylemem lazım ki, böyle harika bir eşin olmasını hiç beklemiyordum.
- Evet, seviyorum onu (он на самом деле говорит "Да, мне она тоже нравится"). Koltuğumdan kalk.
- Tatlım, sadece sohbet ediyorduk.
- Sohbet mi? Buraya nasıl geldin?
- Taksi.
- Takipçini aktifleştirmişsin. Benim evimde, benim kanepemde, karımlasın!
- Selam, Satchmo.
- Şimdi de köpeğimi seviyorsun. (ласкаешь, да?)
- Elizabeth'e çıkma teklif etmeden gerçekten gözaltına mı aldın? Peter, seni küçümsemişim.
Вот, интересный момент. Смотрите на çıkma teklif etmeden...
Если бы там было просто "предложение встречаться", то было бы kış güneşi - çıkma teklifi.
Но если это часть глагола, то... смысловая часть перед etmek и olmak всегда голая, да? На месте смыслового слова kış güneşi стоять не может. Поэтому остаётся çıkma teklif etmek.
То же самое с evlenme teklifi и evlenme teklif etmek.
Ну, и küçümsemek - недооценивать, у нас еще в красном блоге было. Повторите заодно. Берите прям seni küçümsemişim.
- Ona mı söyledin?
- Başka biriyle görüşmediğimden emin olmak istediğini söyledi. Tatlım, bence şirin bir şey.
- Bence tapılası (очень мило) yani.
- Seni hapse geri gönderiyorum.
- Alman'ın kim olduğunu biliyorum.
- Aydınlat beni.
- Curtis Hagen. Sanat restorecisi. Dünya'daki en iyilerden biri ama kendi işleriyle bir yere varmamış. Özellikle de Goya restorasyonunda çok iyi. İşte bu, Peter. Antlaşma onun kim olduğunu gösteriyor.
- İlginç bir teori. Nasıl kanıtlayacaksın?
- İmzasını atmış.
- Bence kenara sıkıştırılmış bir imzayı fark etmiş olmalıydık.
- Göster.
- İspanyol köylünün pantolonuna bak. Ne görüyorsun? İsminin baş harfleri, C ve H.
- Bilemiyorum. Bir yamuk var gibi.
Вообще, yamuk это трапеция, геометрическая фигура. Но еще говорят yamuk на что-то косое. Когда что-то косо стоит, или когда по отношению к кому-то кто-то косо (неправильно) себя повёл. Вам сейчас нужно унести с собой чёткую картинку (пожалуйста), о чем речь.
Вот в интернете - много статей на тему yamuk bir diş nasıl düzeltilir, например,- как исправить косой зуб.
Вот, пожалуйста. "Один из моих передних зубов - косой. Чё с ним делать?"... Чё, чё... Брэкеты ставить, вот "чё". Безумно дорого, но оно того стоит.
А в кино, кстати, Питер сказал "ну, не знаю-не знаю (Bilemiyorum). Это натяжка какая-то". Они просто не сообразили, как лучше перевести. А поскольку мы с вами тоже пока что не знаем, как выразить по-турецки "это с натяжкой",- мы тоже временно возьмём себе bir yamuk var gibi для такой мысли, договорились? Увидим что-то лучше в будущем - заменим.
- Bu antlaşma bir şaheser. Eğer güzel bir şey yapsam, imzamı atardım. Benimle yakaladığın sahte şeylerin hepsinde imzam vardı.
- Nerede?
- Bir ara polarize ışığın altında banka damgasına bak. Hagen, üçüncü cadde üzerinde bir kiliseyi restore ediyor. Giderken uğrayabiliriz.
Вот тут bir ara видите?... Это что такое?... "Как-нибудь" в смысле "когда-нибудь". Типа, "ты как-нибудь позвони ему рано утром, -посмотришь, что будет", или "ты как-нибудь попробуй макароны поперчить, тебе понравится". По сути, они там могли bir gün сказать. Но, поскольку тут не хотят уточнять, в один прекрасный день ли, в одну прекрасную ночь, или в одну прекрасную неделю, и т.д,- они изобрели просто bir ara говорить. В какой-то промежуток.
А bir kere помните? Что было бы, если бы он тут bir kere сказал бы?
Получилось бы "Ты хоть раз посмотри на банковскую печать под поляризированным светом, (дурень!)" ))))).
- Tamam. Arabada buluşuruz. Şimdi karıma hoşça kal diyeceğim.
- Evet. Tanıştığımıza çok memnun oldum.
- Bunca yıldan sonra ben de memnun oldum.
- Bu mudur?
- Evet.
- Giremezsiniz. Restorasyon dolayısıyla kapalıyız.
- Pardon Peder.
- Bir dakika - bir dakika izin verir misiniz? Teşekkürler.
- Peder... Yalvarırım, Peder. En iyi arkadaşımın ruhuyla sorunları var. Kendisi evli bir adam. Ancak iş yerinde kendisini dağıtacak derecede güzel bir asistanı var, çok tahrik ediyor.
Kendini dağıtmak - это рассеяться/потерять себя/расбросать себя, да?
Еще что часто встречается в кино?
Kafa dağıtmak - отвлечься/расслабиться/переключиться на что-то другое.
Или, там, İyi geldi, kafam biraz dağıldı.- Мне это было полезно, хоть отвлекся немного.
Ну, и tahrik ediyor. Видели когда-нибудь?... А я сто раз видела. "Возбуждает". А где я это столько раз видела? - У Алпая в книжке. Он свою юность описывал, и ему там казалось, что его все подряд возбудить пытаются. Типичное турецкое заблуждение, по-моему. Соседка по спине похлопала - 'beni tahrik etmeye çalışıyor', парень улыбнулся - tahrik ediyor, продавец арбуз погладил - tahrik ediyor, лицом к нему кто-то стоит - tahrik ediyor, спиной повернулся - вот теперь точно tahrik ediyor)))). Очень смешная книжка.
Baştan çıkarıldı. Daha da fazlası hatta. Detaylar var. Onun yaşındaki adamlarda hep oluyor.
- Ne yazık ki hep oluyor.
- Ben de onu, hayatını mahvetmeden önce bununla yüzleştirmek istiyorum. Bir sürü günahı var. Yani başlatmayın beni, tam bir pislik. Ama manevi yönü çok kuvvetli. Buranın, sözlerimin en etkili yer olacağını biliyorum.
- Burası kiliselerin şehri. Kapalıyız, eminim başka bir kilise açıktır.
(В Нью-Йорке куча церквей, поэтому он говорит burası kiliselerin şehri).
- Burada evlenmiş.
- Beş dakika.
- Teşekkürler. Teşekkürler, Peder.
- Kusura bakma, beş dakikamız var.
-Az önce Rahip'e yalan mı söyledin?
- Diana'yı çekici buluyor musun?
- Tabii.
- O zaman sorun yok.
- Olağan üstü.
- Çok güzel. Eğer bu Hagen dediğin kadar iyiyse nasıl oldu da hiç adını duymadım?
- Sen sadece yakalananları tanırsın. İkinci en iyi suçluları tanırsın.
- Peki sana ne demeli?
- İstisnalar kaideyi (норму) bozmaz... Bak, C ve H.
Kaide никогда не видели, да?
Очень ошибаетесь. Аль-Каида, например, это «основа», «база», «фундамент», «принцип». По-турецки называется El-Kaide, кстати. Вот этот Kaide и есть наше слово. Система, основной принцип, фундаментальная база.
- Nerede?
- Burada. İşte burada. C.H.
- Belki.
- Ne demek belki? İşte C ve H.
-Yardımcı olabilir miyim beyler?
- Yüzün, tanıdık geliyor. Belki haberlerde veya 'en çok arananlar' sayfasında görmüşümdür.
- Neal Caffrey.
- Bir sanat hırsızıyla el sıkışmadığım için affet.
- Sanat hırsızlığından hiç tutuklanmadım.
- Tutuklanmasan da, söylediğim gibi, Rönesans suçlusu olarak biliniyorsun. Yani, buradaki varlığından doğan endişemi anlayabilirsin... Peki siz?
Видите, как они, вместо olduğundan, varlığından ставят? Из-за твоего присутствия. Только соображайте, что olduğundan - это от глагола сделанный диин, а varlığından - это обычное существительное varlık, на ТЫ, и в исходном падеже.
- Bir arkadaş.
- Tamam, arkadaş. Bu kilise kapalı.
- Gördün mü?
- Tamam, meraklandırdın beni. Araştırırız.
- Ruhunu dinle, evlat, bedeni değil.
- Yaparım. Bu ne içindi?
- Kapıyı kapat. Burada yardımına ihtiyacım var.
- Hagen hakkındaki bilgi mi?
- Hayır. Diana onunla ilgileniyor.
- Bu karının kart bordrosu (выписка о движениях).
Слово bordro - это калька с французского bordereau,- "Подробная выписка с перечислением различных предметов или частей аккаунта, файла, инвентаря, груза". В Турции еще так справки о зарплате называются... Вообще, я не знаю, как в России, а в других странах - каждый месяц фирма вам выдаёт справку-выписку, где подробно разложена ваша зарплата за этот месяц. Какие начисления, сколько вычетов, и за что. Я так понимаю, в Турции bordro это, в том числе, и такая бумажка. А так, вообще,- выписка.
- Evet. Hepsini çıkarttım. eBay'den aldıkları, kiraladığı filmler, ödünç kitaplar. Vatansever hareket sağ olsun.
На ödünç kitaplar смотрим... Вы думаете, ödünç - какая часть речи? Прилагательное, правильно. Заёмный. А не существительное, как borç.
- Yani kendi karını gizlice takip ediyorsun?
- Notlarımızı karşılaştıralım mı?
- İyi koydun (тушé)
- Ne sevdiğini öğrenebildin mi?
- Evet, hepsi özette yazıyor. Çanak çömlek (керамика) yapımı. Nancy Drew hikayeleri, kokulu mumlar, zakkum (олеандры). Eski caz müzik. Ançüez dışında, İtalya'dan herhangi bir şey.
Çanakkale город есть,- получается, переводится как "замок керамической посуды". И Çömlek у нас недавно в каком-то тесте проскочил,- я там на видео сказала вам, что чего-то с фаянсом связано, судя по контексту)))).
На zakkum я прям порадовалась (на второй слог ударение). У меня в саду такие растут. По-испански адельфы называются. Вот такие кусты:

- Evet. Bence cevabını eBay harcamalarına göre çıkardığın liste ile bulamayacaksın.
- O zaman yardım et bana. Romantik olan sensin. Mesela şişenin olayı neydi?
- 82 yapımı Bordo şarabı.
- Evet. Şişesi 800 kağıt ediyor.
- Doluyken öyle. Ben boşunu aldım.
- Boş mu?
- Bak, Kate ile tanıştığımızda, hiçbir şeyimiz yoktu. Şişeyi aldıktan sonra, karşılayabileceğimiz herhangi bir ucuz şarapla doldururdum. Sonra o boktan dairede oturur, soğuk pizza ile birlikte içerken, Fransa'da yaşıyormuş gibi davranırdık.
- İşlerin nasıl çözüldü peki?
- Çözülmedi. Çünkü şişe daha iyi bir hayata dair bir sözdü. Kate'in elinde ise, beş yıllığına hapse takılmış biri vardı... Elizabeth'e hiç söz verdin mi, Peter? Ya da zakkum kokulu mumla ne yapmak istediğini düşünüyorsun?
- Selam Diana, ne var ne yok?
- Hagen ülkeden ayrılıyor. Ayın 19'una, Barcelona'daki özel bir şirket adına bilet ayırtmış.
- Bir hafta. Kahretsin Neal. Seni gördüğü için çakmıştır.
- İspanya'ya gidiyor. Bu da bir şey.
- Kitaplarımızla veya antlaşmayla veya cinayetle bir bağlantı var mı?
- Hagen cehennem kadar etkileyici. Uluslar arası bir sürü talipli var ama kendini pisliğe sokmuyor.
Я вот тут не очень поняла, почему talipli, а не taliplisi. Talipli и talip - синонимы. Поклонники/последователи. Это из şansım varsa ben ona talibim... По логике, если бы они хотели сказать "у него много последователей", то сказали бы bir sürü talibi или bir sürü taliplisi. Может, описАлись просто...
- Müsait durumdaki her ajanı buna ayarla. İyi olanları biliyorsun. Gerekirse zorla alıkoy. Bu herifle ilgili en ufak şeyi dahi bilmek istiyorum ve mazeret istemiyorum.
Три слова выделила, потому что я на них посмотрела просто, а не потому, что мы их не знали.
Вот buna ayarla... Одним словом на русском и не выразишь же. "Организуй их на это дело", как бы. То есть, я так понимаю, что, если я когда-нибудь захочу сказать "организуй, чтобы все пришли сюда", я вполне смогу сказать herkesi buraya ayarla... Интересная мысль...
Дальше там alıkoymak, который мы у китайцев видели как -den alıkoymak - от чего-то удержать/воспрепятствовать что-то сделать. Там было что-то такое seni, bizi ziyaret etmekten ne alıkoydu?// Что тебе помешало нас навестить?... Теперь сюда надо прикрутить как-то значение из того, что говорит Питер. А он что говорит?... Если надо будет, то задерживай их силой... А в оригинале он говорит "воруй их, если надо".
И dahi это даже. Просто так говорю, а то, может, вы забыли. Dahi= da. Там можно было просто de поставить, получается.
Yoluna bir şey çıkarsa....
- İmzanı taklit edeceğim. Her zamanki gibi.
- İşte duymak istediğim de bu! Eğer Hagen konusunda haklıysan, herifin antlaşmayla bağlantısını bulmak için bir haftamız var. Eğer 19'unda adamı kaybedersek... Neal, kaybedersek, geri dönersin. Seni koruyamam.
- Geç kaldın.
- Bir fırsat ver ama. Artık çalışan bir adamım.
- Yani?
- Hagen konusunda haklıydık.
- Tabii ki haklıydık.
- Ama ben salakça ve düşüncesizce davrandım, beni gördü. Onu antlaşmalarla bağlantılamak için bir haftam var.
- Bir hafta, yoksa...?
- Geri dönüyorum.
- Hayır hayır hayır.
- Evet. Kate ile ilgili bir şey bulabildin mi?
- Açıkçası, ormanda bir ağaç düşerse, ses çıkarır.
- Yeniden kaybedebilirim, Moz.
- Kaybetmek mi? Daha yeni buldum.
- O da bulmuş. O da bulmuş.
- Kate'i aramamamı söylemiştin, hatırladın mı?
- Evet.
- Neal, beni zor bir duruma sokuyorsun şu an.
- Dört gün önce San Diego'da bir bankamatikte çekilmiş. Kate Perdue adını alacak. Fransızca Perdue ne demek biliyor musun?
- Evet, Kayıp demek.
- Evet. Meraklandın, değil mi? Ben mi kaybettim, yoksa bensiz mi kayboldu?
- Kes artık!
- Sadece birkaç güne ihtiyacım var, tamam mı? Alman olayı bittikten sonra. San Diego'ya gitmek için birkaç gün. Benimle bir ajan gönderebilirsin, kendin gelebilirsin.
- Kes! Kes! Kes artık! Bu kız için kaç kez daha hayatını bok edeceksin? Seni kırmak istemiyorum, dostum, ama terk edildin, önyargı ile. Onu bulursan tam olarak ne yapacaksın?
-Hikayemizin bu kadar olmadığını biliyorum, tamam mı? Tozun ortasında kayboluyor, hayır, böyle bitemez.
- Yapma dostum. Hepimiz geçtik bu yollardan. Zamanla alışırsın.
- 'O' Kate ise olmaz. Buraya kadar getirdim. Bu hiç sayılmıyor mu?
- Hayır. Bir anlaşma yaptık. Sana güzel bir şey verdim ben ama sen mahvetmek üzeresin.
- Tanrım. Haklısın, haklısın, Peter.
- Zeki adam benim. Terk edildiğim zaman anlamam lazım. Yıl dönümü planlarını halledebildin mi?
- Yaklaşıyorum. Çok yakındayım.
- Yani hiçbir şey yok?
- Hiç yok. Ama bulacağım.
- Bak, ben küçük bir sigara molası vereceğim.
- İçtiğini bilmiyordum.
- Kötü bir hapishane alışkanlığı. Bırakmaya çalışıyorum.
- Jones, gözün onda olsun.
- Tamam.
- Bir dal atar mısın?
(Ловите, как попросить сигаретку)
- Bu şey seni öldürür.
- Sürekli duyuyorum ama ölmedim daha.
- Ama bu filtreler çok iyi oluyor. Benim için değil. Anladın sen. Ayırıyorum ben.
- Ateş lazım mı? Nikotin bandı denemelisin.
- İki yıldır devam ediyor arkadaşım. İz bırakıyor hem, çok kötü.
- Sigara içmezsin sen.
- Ne yapmam lazımdı, ateş mi saçayım?
- Demek filtreyi ayırıyorsun?
- Evet, ağır takılıyorum ben.
(Это значит "мне жесть катит")
- Kendi şişemi buldum!
- Hagen'i buldum.
- İlk sen.
- Rıhtımda bir depo var. Hagen, Guatemala dışından paravan bir şirket yönetiyor.
Где набережную/rıhtım видели? Точно была в Трех Мушкетерах и... у Теомана я видела... Я видела, а вы - нет, наверное. Не помню, чтобы я вам эту песню давала.
Нам сейчас депрессивные мелодии не в тему совсем... А хотя, после Гинзберга "чего уж может быть страшнее", правда?
Кстати, кому Гинзберг не покатил,- я Дон Кихот читала в оригинале. Сервантес там не сильно далеко от Гинзберга ушел. Дон Кихот тоже много бредил, похожий "поток сознания" у него там был, просто цензура в те века была строгая,- скорее всего, всё аморальное выбросили просто. Не знаю,- лично я - под сильным впечатлением от этого "Воя", между прочим. Там не успеваешь представлять все те образы, которые он перечисляет. Мозги шипят и дымятся. Как на большой скорости прокрученные обрывки памяти... В Википедии пишут, что это он обвинял общество в том, что целое его поколение - погибло. Пало жетрвой чего-то там (американского). И что это были лучшие умы... Но все подряд - наркоманы, видимо. Это же как наше Горе от ума, в американской трактовке просто. Люди (как Чацкий), не нашедшие себе место в современном им порочном обществе. Грибоедов на тарелочке вам... Не суть... Ведь за что-то же это произведение считается самым известным из всего ХХ века в Америке?! Значит, надо уметь оценить, я считаю.
Поэтому... кто помнит, как "набережная"?
Правильно, rıhtım.
И там еще есть слово paravan... От французского paravent. Я всё время рассуждаю над мистическими совпадениями. Я не полезла переводить это слово, когда в первый раз его прочитала в субтитрах, и не полезла, когда скрипт делала... Решила, что "потом". Но вот за три абзаца до этого самого момента я смотрела серию Afili aşk. И они там спорили про paravan. И я посмотрела в словаре, о чем, собственно, грызня... О ширме. И из-за того, что я это слово час назад запомнила, я сейчас чуть было мимо не проскочила, потому что "компания-ширма" - уже и так удобно лежало в голове... Но вот я думаю... В русском... сколько раз вам встретилось слово "ширма" за последние трое суток?... А за последний год?... Вот лично мне - ни разу. Прям за последние десять лет, наверное,- ни разу. А тут... три раза подряд... и на турецком...- это же, как минимум, странно, нет?... А слово "улитка" вы помните?(просто так спрашиваю)... Вот я его - знаю. Но даже не пойму, откуда. Salyangoz. И еще sümüklü böcek (это слизень). Меня даже начинает раздражать, что я не помню, откуда знаю слова. У меня же обычно всё под контролем, я же обычно точно помню, где что подобрала. Может, надо в какой-то момент принять это как данность и смириться?... А я боюсь. Потому что тогда у меня потеряется доказательная база. Если я буду "просто помнить", то это страшно. "Просто помнить" - это удел глупцов. Я прям боюсь помнить.
... Урааааа! Нашла, откуда знаю salyangoz. Из мультика про Немо, из Желтого блога. Он там с папой пошел в зоопарк, и папа сильно волновался и постоянно рвался его оградить от мнимых атак. Ребенок говорил: "Пап, но никакой опасности же нет". А папа отвечал: Ama o salyangoz derdi ise (чуть что) saldıracaktı...
... Вот, может, вы уже и забыли, как сказать "чуть что". И может, все мои дурацкие "ляля" - как раз только для того, чтобы вы повторили, как будет "чуть что". Пути Господни - неисповедимы)))).
- Biz bilmiyorduk bunu. Sen nasıl öğrendin?
- Dedikodulara benim inandığım kadar inandığınızı pek sanmıyorum.
- Gidelim.
- Duydun mu bunu? Duydun mu?
- Neyi duydum mu?
- Ritmik şş seslerini. Bir baskı. Kahretsin, Peter! Bir baskı makinesi! Antlaşmaları şu an içeride basıyor. Duyabilirsin.
- Bitirmeleri ne kadar sürer?
- Çok renkli baskı işi, Goya kadar karmaşıktır. Test kanıtları, mürekkep formülleri, mükemmel uyum... Bir güne hazır olabilir.
- Diana!
- Evet, patron.
- Buraya acilen kayıt cihazı istiyorum.
- Tamamdır.
- Hadi.
- Oradaydım! Hagen aradığımız adam. Ama tutuklama için yeterince delilimiz yok.
- Antlaşmaların orada olduğunu biliyoruz. Açalım gitsin.
- Evet. Bu Yetki Hukuku'nu okumalısın. Elimizdeki tek şey, depodan gelen sesler, ve adamı da antlaşmalarla bağlamak imkansız. Arkadaşınla konuşmam lazım.
- Arkadaşım mı?
- Yapma Neal. Sana sigara veren eleman.
- Benim öyle bir...
- Jones'u gerizekalı mı sandın? Hagen'i depo ile nasıl bağlayacağımızı öğrenmem gerekiyor. Hadi Neal. Bana güvenmen lazım.
- Tamam, tamam. Seni ona götürürüm, yarın ilk iş.
- Güzel.
- Evet. Kahretsin!
- Ne oluyor?
- Kaçmış.
- Bu ne be?
- Hop!
- Merhaba!
- Ne yapıyorsun? Burada olamazsın!
- Ben öteki tarafta fotoğrafçılık dersi alıyorum ve paslanmış metal yapraklarının kesin A olduklarını fotoğraflıyordum.
- Alın onu.
- Jimmy, Hagen'i çağır.
- Tam olarak ne oluyor burada? Neden içeriye koydunuz?
- Fotoğraf çekiyordu.
- Kapıyı aç! Ölüsün sen!
- Kalpazanlık sesi geliyor sanki.
- Anahtarlar geliyor.
- Güzel. Antlaşmaları imzalamayacaktın. Kişisel kibire yabancı değilim, yani tepkini anlayabiliyorum.
- Biz bilmiyorduk bunu. Sen nasıl öğrendin?
- Dedikodulara benim inandığım kadar inandığınızı pek sanmıyorum.
- Gidelim.
- Duydun mu bunu? Duydun mu?
- Neyi duydum mu?
- Ritmik şş seslerini. Bir baskı. Kahretsin, Peter! Bir baskı makinesi! Antlaşmaları şu an içeride basıyor. Duyabilirsin.
- Bitirmeleri ne kadar sürer?
- Çok renkli baskı işi, Goya kadar karmaşıktır. Test kanıtları, mürekkep formülleri, mükemmel uyum... Bir güne hazır olabilir.
- Diana!
- Evet, patron.
- Buraya acilen kayıt cihazı istiyorum.
- Tamamdır.
- Hadi.
- Oradaydım! Hagen aradığımız adam. Ama tutuklama için yeterince delilimiz yok.
- Antlaşmaların orada olduğunu biliyoruz. Açalım gitsin.
- Evet. Bu Yetki Hukuku'nu okumalısın. Elimizdeki tek şey, depodan gelen sesler, ve adamı da antlaşmalarla bağlamak imkansız. Arkadaşınla konuşmam lazım.
- Arkadaşım mı?
- Yapma Neal. Sana sigara veren eleman.
- Benim öyle bir...
- Jones'u gerizekalı mı sandın? Hagen'i depo ile nasıl bağlayacağımızı öğrenmem gerekiyor. Hadi Neal. Bana güvenmen lazım.
- Tamam, tamam. Seni ona götürürüm, yarın ilk iş.
- Güzel.
- Evet. Kahretsin!
- Ne oluyor?
- Kaçmış.
- Bu ne be?
- Hop!
- Merhaba!
- Ne yapıyorsun? Burada olamazsın!
- Ben öteki tarafta fotoğrafçılık dersi alıyorum ve paslanmış metal yapraklarının kesin A olduklarını fotoğraflıyordum.
- Alın onu.
- Jimmy, Hagen'i çağır.
- Tam olarak ne oluyor burada? Neden içeriye koydunuz?
- Fotoğraf çekiyordu.
- Kapıyı aç! Ölüsün sen!
- Kalpazanlık sesi geliyor sanki.
- Anahtarlar geliyor.
- Güzel. Antlaşmaları imzalamayacaktın. Kişisel kibire yabancı değilim, yani tepkini anlayabiliyorum.
У них в оригинале там - "тебе не стоило подписывать облигации". Почему они это через imzalamayacaktın выразили - вот в чем вопрос... Двое суток сижу-пялюсь на это... İmzalamayacaktın - это "ты не собирался подписывать". Но я думаю, вряд ли они настолько ошибиться могли... Я пошла искать примеры в интернете, в какой-то момент набрела на это:

Вон, с английского "тебе не стоило это делать" - в Туренге тоже висит с опциональным переводом bunu yapmayacaktın... То есть, явно такое возможно... Я почему мы раньше такого не встречали, и какая у всего этого логика?
Хорошо... Давайте думать... Понятно, что тут смысл "А нефиг было подписывать". Я могу собрать эту формулу математически. "Был бы ты неподписывающим". İmzalamayacak olurdun. Но у них будущее+olmak - на "вдруг" тянет по значению, если вы помните (bakacak olursan, например), и поэтому прям в такой форме им это imzalamayacak olurdun не подошло, и они зайца быть прямо на причастие перевесили, получили imzalamayacaktın. Это технический процесс. Теперь вопрос - как это в человеческую логику уложить.
То есть, "Zaten gelmeyecektim"- я и не собирался приходить.- Gelmeyecektin o zaman - вот и не приходил бы.
Вообще, на интернете много статей и видео, типа 'o son hareketi yapmayacaktın', 'bunu yapmayacaktın'... Но в учебных пособиях я поискала - и полная тишина, никто не в курсе. Тогда "ура", мы будем первые. Эксклюзив, так сказать... Люблю эксклюзив.

А что бы мы делали, если бы мы эту серию разбирать не стали? Сколько бы еще месяцев пребывали в неведении?!... Всё не зря, всё не зря, видите?
Еще в этом предложении было kişisel kibir, но для тех, кто читал Трех Мушкетеров, и помнит kibirlendi/возгордился, не составило труда понять, что kişisel kibir это тщеславие/гордость за себя. А гордый/тщеславный как будет?...
Kibirli, да?
А не гордый, скромный, вменяемый - как будет?
Праааально, mütevazı, çok normaaaal)))))).
Mütevazı произносится "мютЭ вааЗЫ", напоминаю... А с чем мы боимся его перепутать?
Правильно, с "параллельными". Mütevazi. Читается "мютЭ вааЗИ".
- Seni öldüreceğim. Umarım sana verdikleri şeye değmiştir.
- Değdi.
- Eşi benzeri olmayan bir şerefsizsin.
- Beyler, binanın içinde saklanan bir kaçağımız var. Şu kapıları kırın.
- Antlaşmaları getirin! Hadi! Gidiyoruz! Hadi millet!
- Çabuk. Hadi. Yürüyün. Hadi gidelim.
- Girin içeri! Kımıldamayın! Ellerinizi kaldırın.
- Yasa buna "zorlayıcı koşul" adını vermiş. Harvard mezunlarından herhangi biri biliyor mu bunu?... El yok mu? ... Diana...
- Zorlayıcı koşul, bir zanlının özel mülkiyet dahilinde peşine düşüldüğü takdirde, onay olmadan girmemizi sağlar.
Zanlı - подозреваемый/обвиняемый. Не новое слово. Знаете, почему?
Потому что в красном блоге я интересовалась (у ясеня и у осени), как сделано слово zannetmek. И там я сказала, что zan - это какая-то идея/мысль/подозрение/гипотеза. И пошутила, что легко запомнить, если думать, что Озан - это О!Идея!... А на самом деле - это реально подозрение какое-то, и от него сделано zanlı- подозреваемый. И zannetmek, конечно, однокоренное слово.
Дальше, mülk - богатство (старое слово), отсюда mülkiyet - собственность, özel mülkiyet - частная собственность. Пока ничего нового.
Dahilinde - включая/в том числе,- тоже всё старое, мы всё это знали.
Takdirde - в случае/в отношении... Тоже старое слово.
Onay olmadan - без ордера (onay var olmadan, как бы).
- Suç mahallinde keşfedilen herhangi bir delil de kayıtsız şartsız esas suça delalet eder... Hatırladın mı beni, arkadaş?... İşte avukatımız da burada.
Delalet чего такое? Ну, понятно, что кровный родственник delil/вещдок, поэтому свидетельство. Delalet etmek это как delil olmak - являться свидетельством/свидетельствовать. Какой падежный вопрос? Являться свидетельством ЧЕМУ. Дательный.
- Biliyor musun, bu kaçma işinde çok başarısızsın.
- Ne diyebilirim ki? Puro?
- Küba mı?
- Beni tutuklamalısın.
- Puro'nun gitmesine izin veririm ama sen kaçak bir suçlusun... Yoksa bu esas Zafer Antlaşması mı?
- Neden ki? Evet. Evet, öyle.
- Biliyorsun, böylece 3-0 oldu.
- Belki de yeterince zorlamıyorum.
"Может, я просто не сильно стараюсь". Zorlamak переходный или нет?
- Ne diyebilirim ki? Puro?
- Küba mı?
- Beni tutuklamalısın.
- Puro'nun gitmesine izin veririm ama sen kaçak bir suçlusun... Yoksa bu esas Zafer Antlaşması mı?
- Neden ki? Evet. Evet, öyle.
- Biliyorsun, böylece 3-0 oldu.
- Belki de yeterince zorlamıyorum.
"Может, я просто не сильно стараюсь". Zorlamak переходный или нет?
Переходный. Мы всегда видели переходный. Заставлять... Но зацените последнее значение:

Вот, это наше значение "стараться".
А что будет, если zorlanmak сказать?
Будет "затруднятьСЯ", или быть вынужденным... Быть вынужденным КУДА, да? BUNA zorlandım - меня заставили. А затрудняться - ГДЕ. Karar vermekte zorlanıyordum.
- Tamam, şimdi gözlerinin kapalı kalmasını istiyorum.
- Söz.
- Pekala.
- Tamam. Aç bakalım. Hayatım, hani her yıl sana sürekli söz veriyorum ya...
- Karayipler için.
- Bir nevi istediğin oldu mu?
- Yani, bence gözlerim hep kapalı kalsaydı, bizi gerçekten orada hayal edebilirim. Yavaşça ısınıyor.
- Evet. Gel bakalım.
- Tamam. Çevir aç.
- Dandik mi?
Ну, слово из Suspus, радость какая. Kulağına dandik müzik takılanlardan mısın. "Дрянь какая-то", в общем.
- Biraz dandik ama çok tatlı olmuş.
- Belki bu işe yarar. Belize.
- Ne?
- Zaman buldum. Bir haftamız, iki uçak biletimiz ve Sarteneja'da bize özel bir villamız var.
- Ne... nerede?
- Villanın gerçekten inanılmaz bir sahil manzarası var, büro oradaki bir torbacıdan ayarlamış. Muhteşem bir şey.
- Tamam. Bu kadarı yeter. Sadece güzel olduğunu söyle.
- Güzel.
- Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
- Teşekkürler.
- Teşekkürler.
- Sence de ısıtıcıyı biraz yakına koymasak mı?
- Evet, soğuk oldu.
- Evet.
- Manzaranın hası burada!
Настоящие виды! Has - это эссенция, как бы. Без примесей. Что угодно в родительном + hası = настоящее что-то там.
Kahvaltının hası - настоящий завтрак!
Adamın hası - настоящий мужик!
Süper kahramanın hası - настоящий супер-герой!
И т.д. Вы поняли логику.
- Elizabeth'in hoşuna gitti mi?
- Bayıldı.
- Kahve?
- Evet, İtalyan mı?
- Demek tatile gidiyorsun?
- Evet. Evet, bir haftaya döneriz.
- Hala aynı takım ama.
- Evet, seviyorum, oğlum.
- Bir karar verdiler mi?
- Vermemiş olsak bile, eninde sonunda kendine bir tane yapardın.
- Resmi memurum.
- Danışmansın ve dört yıllığına benimsin. Sorun olur mu?
- Hayır.
- Döndüğümde burada mı olacaksın?
- Nereye gidebilirim ki?
И всё. В следующий раз наделаю вам дырки во всей серии, и будем заполнять их. Как говорится, сами себе проблемы придумаем, и сами же будем их решать)))... Ну и еще как-нибудь развлечемся.
Всех обнимаю!